Yazan :

Gültekin ÇİZGEN

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Beşir Ayvazoğlu 1024 1024 Gültekin ÇİZGEN

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Beşir Ayvazoğlu

Beşir Ayvazoğlu, tanımaktan gurur duyduğum Türk yazın hayatının bence en önemli figürlerinden biridir. 1953’te Sivas’ın Zara’sında başlayan yaşam yolculuğu büyük bir verimlilikle sürüyor.

Beşir Ayvazoğlu’nun klasik eğitiminden sonra, daha lise yıllarında başlayan amatör gazeteciliği İstanbul’a gelişiyle Babıali’nin pek çok gazetesinde devam etmiş ve 1985 – 1991 yılları arasında Tercüman Gazetesi’nin Kültür Sanat Yönetmenliğini yaparken yolumuz kesişmişti.

Ben o zamanlar 1958’de başlayan sanat yolculuğumun fotoğraf evresinden epeyce yol almış, sanatın diğer disiplinlerinin kavşaklarında geziniyordum. İllüstrasyonlarım yurt içinde ve yurt dışında sergilenmeye, albümleşmeye başlamıştı. Tercüman Gazetesi’nin sahipleriyle de komşuluk ilişkilerim vardı. Çalışmalarım Beşir Ayvazoğlu’nun ilgisini çekmiş olmalı ki bir şekilde görüşür hale geldik.

Ayvazoğlu’nun çeşitli ödüllerle taçlanmış, bugün 40’ı aşkın telif eserlerinin içinde özel bir yeri olan 1982’de yayınlanmış ‘’Aşk Estetiği’’ kitabı sanat çevresinde büyük yankı yapmıştı ve bu çevrenin kitaplığında da yerini almıştı. Bu çalışmasıyla  Ayvazoğlu, ileri kültürü ve politik açıdan farklı bir kişi olarak bir inanç sistemi içinde sanatı sentezleyen bir deneme ortaya koymuştu.

Ayvazoğlu, Türkiye’deki plastik sanatların, özelde daha çok resmin, ülkemizde yürüyen macerasına farklı bir açıdan bakan, değerlendiren bir kişiydi. Özelde yakın ilişkisi olan kişi değerli ressam Erol Akyavaş’tı. Erol Akyavaş, farklı ve özgün resim diliyle o yılların sanat ortamında yıldızlaşan çok önemli bir figür ve benim de severek görüştüğüm, izlediğim çok önemsediğim bir sanatçı ağabeyimdi. Benim tüm sanat uygulamalarımın temelinde olan ‘’yerlilik’’ duruşu, Beşir Ayvazoğlu’nun görüşleri ve Erol Akyavaş’ın yapıp etmeleri bir sanat üçgeni buluşması oluşturuyordu.

Beşir, bir dönem sonra benim yapıp etmelerim ve yayınladığım (Çağdaş Meşk, Hezârfen Çizgen gibi) kitaplarıma önsözler yazmaya başladı ve benim devam eden tam zamanlı profesyonel sanat yaşamımda çalıştığım diğer sanat alanlarının yansıması üzerine benim için ‘’Hezârfen’’ lakabını ilk kez kullanan kişi oldu. Sanat tüm yaşamı etkiler. Kişisel emeklerimin çeşitliliğini, yoğunluğunu ve etkilerini fark eden Ayvazoğlu’na bu lakaptan dolayı hep şükran borçlu kalacağım.

Beşir Ayvazoğlu, kitaplarıyla, gazetelerde, dergilerde yayınlanan deneme ve makaleleriyle kültür hayatımıza ve sanat çevresinin entelektüel yapısına katkıları olan çok önemli bir yazarımızdır. Birçok kurumun, oluşumun içinde olmuş, ‘’yazarken yaşamak’’ değişiyle değerlendirdiği yazı çalışmalarına devam ediyor. O’nun bitmeyen ‘’İstanbul, toplum ve edebiyat’’ ilgisi hepimizin borçlandığı bir kültür ve sanat kaynağıdır. Ünlü sözü hatırlayalım; ‘’Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?’’ Sanat ortamında onca yalancı pehlivan varken Beşir’in emeği ve sahilliği her geçen gün daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü tarih durmaz.

Portre Fotoğrafı: Beşir Ayvazoğlu’yla zaman zaman bir araya gelip objektifimi ona doğrulttuğum da bir portreler dizisi oluştu. Buradaki yayınladığım portresi O’nun çalışma yeri olarak kullandığı dairesinde, ünlü kitaplığı önünde çekilmiştir. Arka planda çok değer verdiği ‘’Yahya Kemal’’ portresiyle birleşik bir portre. Yahya Kemal üzerine Ayvazoğlu’nun 3 kitabı vardır. ‘’Yahya Kemal, Ev Dönen Adam’’, ‘’Yahya Kemal’den Fuat Bayramoğlu’na Karaçi mektupları’’, ve ‘’Bozgunda Fetih Dünyası / Yahya Kemal’in Biyografik romanı. Bu kadar önemsediği bir kimlikle buluşturduğum portresi doğal ışıkta, kare kadrajlanmış bir siyah beyaz fotoğraf, yazarın olağan yaşam duruşu içinde fotoğrafça bir bakış.

Bu metin Fotoğraf Dergisi için yazıldı.

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Ataol Behramoğlu 1024 683 Gültekin ÇİZGEN

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Ataol Behramoğlu

Ataol Behramoğlu’nun ailesini çok eskilerden tanırım. Ataollar, üç kardeştir. Avukat olan en büyükleri Namık Behramoğlu bir dönem avukatımdı. En küçüğü Nihat Behramoğlu, Yılmaz Güney muhabbetinden çevre içinde vardı. Ataol Behramoğlu sonraları anılara dâhil oldu.

O dönem, yani 60’lı yıllar belli bir çevre esasen birbirini çok yakından tanırdı. Ataol Behramoğlu benim yakınım olan şair İsmet Özel’in de yakınıydı. Birlikte dergi çıkarmışlardı. İsmet’in de bende çok portreleri vardır.

Türk Sol’unu darmaduman eden yıllarda Ataol Behramoğlu da yurtdışına gitti, Paris ve Londra’da yaşadı. Yurtdışındaki aydın çevreler Ataol’a sahip çıktılar, yakınlık gösterdiler. Avrupa sonrasında ise Rusya yolu gözüktü. Ataol, Ankara Dil Tarih Coğrafya ve Edebiyat bölümünden Rus Dili ve Edebiyatı’ndan mezundur. Rusçası zaten çok iyi idi. Sonrasında bir Rus hanımla evlendi ve Rusçası anadili haline geliverdi.

Tanıdığım Ataol Behramoğlu, uzun kariyeri içinde sürekli üreten ve şiir daracığını geliştiren, zenginleştiren, Türk şiirinin, Türkçe’nin kahramanlarından biridir. Dergiler çıkardı, kitaplar yayınladı ve hiç durmadı. Yine Türkçe’nin şiir kahramanlarından Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dediği gibi  ‘’Türkçem ses bayrağım’’ mısrasına inandı.

1992’de kariyerine İstanbul Üniversitesi’nde başladığı Rus Dili ve Edebiyatı öğretim üyeliğini 2003’te aynı üniversitede doçent, 2009’da Beykent Üniversitesi’nde profesör olarak sürdürdü. Şimdi İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim kadrosunda. Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. KAFA Dergisinde yazıları yayınlanıyor, ben de izliyorum.

2015 yılının Nisan ayında Behramoğlu’nun 50. sanat yılı sebebiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi iki konser düzenlemiştir.

2016 yılında Beşiktaş Belediyesi, Ataol Behramoğlu’nun heykelini Beşiktaş Şairler Sofası Parkı’na dikti. Ataol o heykelini çok sever.

Benim Ataol Behramoğlu ile ilişkilerim son yıllarda arttı. Eskişehir Odunpazarı Belediyesi’nin benim için yapmayı planladığı Gültekin Çizgen Sanatsal Koleksiyon Müzesi’nin çalışmaları esnasında yine Odunpazarı Belediyesi Başkanı Kazım Kurt, Ataol Behramoğlu için de bir müze çalışması sürdürüyordu. Önce bir parktaki bir bina ‘’Ataol Behramoğlu kütüphanesi’’ olarak onun ismine geliştirilirken ben de proje çalışmalarına katıldım. Sonra o müze yer değiştirip Eskişehir’in en eski binalarından birine taşındı. Şimdi orada pek çok kültürel etkinlik düzenleniyor.

İşte bu fotoğraf o dönemlerde çekildi ve benim şairler portfolyoma eklendi.

Günlük, siyah beyaz bir bakış.

Bu metin Fotoğraf Dergisi için yazıldı.

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Ali Borovalı 1024 678 Gültekin ÇİZGEN

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Ali Borovalı

Ali Borovalı’yı neredeyse fotoğraf kariyerinin başından bu yana tanırım. O’nun resmi biyografisi yaklaşık şöyle: ABD’de, üniversitede aldığı fotoğraf eğitiminden sonra hayatın akışı içinde fotoğrafçılıkta uzmanlaşma arayışı, onu foto-röportaj alanına yönlendirdi. Son yıllarda dünyanın önemli fotoğraf merkezlerinde gerçekleştirdiği sergilerle adını uluslararası düzeyde duyuran Ali Borovalı yapıtlarında insan yaşamına, çevresine ve kültür temalarına yaratıcı bir bakış ile odaklanmaktadır.

Fakat benim için önemli olan Salı Grubu ve İstanbul Fotoğraf Müzesi yapısı içinde ve daha sonraki pek çok fotoğraf, sanat ortamında, örneğin; Rusya’da, 2019’da, “Türkiye – Rusya Kültür ve Turizm Yılı’’ etkinlikleri çerçevesinde açtığımız ortak fotoğraf sergimiz gibi özel ortamlardaki değerlendirmeler üzerindendir. Çünkü onunla fotoğrafa ve hayata dair çok şey paylaştık, birlikte seyahatler gerçekleştirdik, devlet sohbetleri yaptık. Değerlendirmelerim hayatın ve sanatın içinde tay tay giderken, Ali’yi çok yakından tanımış olmamla bağlantılı.

Fotoğraf Sanatçısı Ali Borovalı konusunda temel düşüncem, O’nun hanidir tam zamanlı profesyonel sanatçı olarak fotoğrafın ne olup, ne olmadığını derinlemesine fark etmesidir. Çünkü yalnızca ülkemizde değil, dünyada da aslında çok yaygın olan, (bence neredeyse %99 ölçeğinde) her görselin fotoğraf zannedilmesidir. Temelinde fotoğraf 1839’dan bu yana teknik, görsel bir yapıdır. Hele dijital devriminden sonra (cep telefonlarıyla trilyonlara varan bir üretimle) herkesin bir şekilde ilişkide olduğu bir yapı.

Her şeyde olduğu gibi fotoğraf sanatının da bir tarihi ve felsefi yapılanması var. İşe oradan bakarsak burada önemli olan fotoğrafın temsil yeteneği ve duruşu ile, tasvir duruşunun temel belirleyici olduğunun bilinmesidir. Bunun açıklaması, fotoğrafta ele alınan konunun sadece teknik olarak aktarılmasından ibaret olmaması, ‘’tasvir yaklaşımıyla’’ fotoğraf sanatçısının kendi duruş ve sanat dili olarak fotoğrafçasını açık olarak her işine yansıtmasıdır. Sonuçta ancak tarzı – üslubu olanın sanatçı sayılacağını unutmamak gerekir.  Benim katıldığım ve itibar ettiğim kavramsal bakış da budur. Bu yapı Ali Borovalı’da aynen var.

Ayrıca fotoğrafın A- Meslek uygulamaları, B- Sanatsal bir ayrım içinde ele alınabilmesi ve değerlendirilmesi de önemli. Ve elbette temelde en önemli olan kişinin fotoğrafla olan ilişkisinin kuvvetle altını çizdiğim tam zamanlı profesyonel olmasıdır. Bu da tamam. O zaman Ali Borovalı, Türk fotoğraf çevresinde çok önemli bir figür haline geliyor. Ve oldukça genç yaşıyla ilerde dünyadaki gururumuz olmanın gerçek adaylarındandır.

Ali’nin resmi biyografisinde devamla görüyoruz ki daha neler neler yapmış ona bakalım.

Balkan fotoğrafçılarının aynı çatı altında toplanmasına da destek olan sanatçı, çok seyahat etmekte ve uzun soluklu projelerde çalışmayı tercih etmektedir. Katıldığı uluslararası festivaller, konferanslar ve “workshop” larla da adını sıkça duyuran Borovalı’nın fotoğrafçılık kariyeri sırasında kazandığı ödüller arasında Fujifilm Euro-Press Award (Türkiye-1997), Şinasi Barutçu Kupası (1999) ve Pamukbank Ödülü (1999) önemli yer tutmaktadır.

1998’de Avrupa’da yılın Basın Fotoğrafçısı unvanına aday gösterilen Borovalı, aynı yıl Köln’de dünyanın en büyük fotoğraf fuarı olan Photokina’da, 2000-2002 arasında birçok kez Yunanistan ve Bulgaristan’da, 2004’de fotojurnalizmin doruk noktası olarak kabul edilen Fransa, Perpignan Visa Pour L’Image festivalinde ve 2005 yılında Polonya, Bielsko-Biala FotoArt Festival’de kişisel sergiler açtı. Sanatçı, son çalışmaları olan Buz / Ice, Aynaroz / Mount Athos, Orada Kimse Var Mı? / Is There Antbody Out There? ve İstanbul Pera Müzesinde sergilenen Bir Yol Öyküsü / A Road Story ile büyük yankı uyandırdı ve 2019 yılında Sanat Kurumu tarafından Türkiye’de Yılın Fotoğraf Sanatçısı ünvanına layık görüldü. Ali Borovalı’nın, Türk Fotoğrafçıları Kütüphanesi ve Fransız Kültür Merkezi’nden ve Yunanistan’da Militos, Lambrakis Press ve Mount Athos Center’den yayımlanmış kitapları bulunmaktadır. Daha ne olsun.

Neticeten, Değerli Ali Borovalı, Osmanlı’nın ve Cumhuriyet Dönemi’nin seçkin ailelerinden biri olan Borovalı Ailesi’nin sadece bir eli yağda, bir eli balda bir ferdi olarak devam etmek yerine ‘’hayatın anlamı’’ noktasında ayrıca bir mutluluk yolu olan sanatı seçerek ‘’adam gibi adamlığını’’ ve fotoğraf sanatçılığını ilan eden bir dosttur. Ne mutlu ki bana, O’nun sadece bu değil pek çok fotoğrafına sahibim.

Bu fotoğraf Ali’nin Yeniköy’deki ev – atölyesinde derin bir devlet sohbeti sırasında çekildi. Enine kadrajlanmış, siyah beyaz, yaşamdan bir an, durum portresi. Çerçeve içinde sağ taraftan Ali’nin yüzüne hafif bir ışık geliyor. Fotoğraf var olan ışık yapısı içinde değerlendirilir. Yüz hafifçe ışık almış ama portrenin kimlik tamlaması çözümlenmiş. Eğer bu fotoğraf, eski tarz bir fotoğrafhanede, stüdyoda çekilseydi bu ışığa ‘’Muhallebi Işığı’’ derlerdi. Ayrıntılı, ince bir teknikle siyah beyazdaki doygun griler korunuyor, yani fotoğrafın gri skalası yerinde.

Bu metin Fotoğraf Dergisi Ağustos-Eylül 2021 Sayısı için yazıldı.

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Prof. L. Fritz Gruber 962 1024 Gültekin ÇİZGEN

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Prof. L. Fritz Gruber

Prof. L. Fritz Gruber

Fritz Gruber, 1908’de Almanya’da Köln’de doğdu, 2005’te yine Köln’de öldü. 97 Yıllık bir ömür. Sanırım 20. Yüzyılın en önemli fotoğraf kahramanlarından biriydi. Fotoğrafçı değildi ama gerçek fotoğraf sanatçılarının babasıydı.

Ölümünden sonra terekesinden 2 müze yapıldı. Birikimi düşünelim. Photokina’yı 1950’de kuran O’ydu. Photokina bir dönemin sadece fotoğraf mesleği için düzenlenen teknik fuar değil, zirvede olan ‘’fotoğraf sanatı’’ ortamıydı. Tabi bugün fuar devam ediyor ama o yapı çok değişti. Türkçemizde ilginç bir değim vardır; ‘’At sahibine göre kişner’’ Fritz Gruber’in zengin, güçlü kişiliğiyle o parlak dönem artık yok.

Fritz Gruber’i ben ve o zamanki eşim Engin Çizgen’le birlikte Yeni Fotoğraf Dergisi’ni çıkarmaya başladıktan sonraki Photokina ziyaretlerimiz sırasına tanıdık.

Yeni Fotoğraf Dergisi’nin ilk sayılarını kendisine hediye ettiğim zaman çok heyecanlanmıştı. 1970’lerin Türkiye’sinde yani bundan yarım yüzyıl evvel becerilmiş böyle bir çaba karşısında, o birikimde bir kişinin doğal davranışıydı.

O yıllarda 70’li yaşlarındaydı.  İkinci Dünya Savaşında yaralanmış, bir ayağı hafif aksayan ama yine de dip diri, rint bir kişilikti. Her hangi bir fotoğraf etkinliği olduğu zaman canlanır, ceylan gibi var olduğu ortamın bir kahramanı haline gelirdi.

Fritz Gruber, Photokina akşamlarında dünyanın en seçkin fotoğraf sanatçılarını Köln’deki şık evinde toplardı. Ev o anda dünya fotoğraf sosyetesinin başkenti oluverirdi. Dünyanın o dönem en önemli fotoğraf sanatçılarını bu sayede bu partilerde tanıdım ve onlarla dostluklar kurdum. Onlardan biri de Erwin Fieger’di.

Fritz Gruber’in Photokina’daki ilk ana sergisinin başlığı, ‘’ Magie der Farben Photographie‘’ Renkli fotoğrafın büyüsü’’ o dönemin renk dünyanın temsilen düzenlenmişti. Sergi kadrolarından Erwin Fieger o dönemlerde İstanbul’da tanıdığım ve herhalde fotoğraf sanatımı en çok etkileyen profil haline geldi. İstanbul’da ve sonra Stuttgart ‘ta birlikte çalıştık. Müthiş bir tarzı ve çalışma düzeni vardı. Kendisinden çok şey öğrendim.

The Imaginary Photo Museum kitabı, Fritz Gruber’in dünyadaki fotoğraf müzelerini gezerek yaptığı bir seçkinin hem Photokina’da sergilenmesi ve hem de albümleşmesinin başlığıdır.

Düşünelim ki, pek çok önemli kitap ve albüm çalışmasının yanında bu çalışma dünya sanat fotoğrafının temellerinden birini oluşturur.

Bu çalışmanın yanı sıra yıllar içinde pek çok kitap üretti ve bazı kitap projeleri içersinde yer aldı. Bazıları şöyle: Man Ray & L. Fritz Gruber: Years of a Friendship 1956 to 1976, The Transforming Eye: Photographs By Clarence John Laughlin ve Famous Portraits.

Fritz Gruber’i elbette Türkiye’ye davet ettik. Eşi Renate’yle birlikte onları İstanbul’da ağırladığımızı, güzel rakı ve balık sohbetleri yaptığımızı hatırlıyorum.

Fritz Gruber ile olan ilişkim garip bir şekilde ölümünden sonra da devam etti. Şöyle ki; Kurucu Küratörü olduğum İstanbul Fotoğraf Müzesi’nde önemli bir Alman fotoğraf sanatçısı olan Hans-Jürgen Raabe’in, 990 Faces sergisini açmıştık. Sanatçı ciddi olanakları olan bir kişiydi ve Türkiye’ye Almanya’dan bir uçak dolusu sanat ve fotoğraf basınının seçkin kadrolarını bir sempozyum için davet etti. Gelenler arasında Fritz Gruber’in eşi Renate de vardı. Karşılaşınca gözyaşları içinde sarılıp ağlamamız benim için unutulmaz bir Gruber anısı. Ölmeden önce son kitabını benim adıma imzalamış ve Renate de yanında getirmiş. Nasıl ağlamazsın?

Buradaki Fritz Gruber fotoğrafı bir durum portresi. O günlerde yüzlerce ve yüzlerce objektifin konuğu olan Fritz’in heyecanlı halini yansıtıyor.

Dikine, siyah beyaz kadraj O’nun ruh halini yansıtıyor.

Bu metin Fotoğraf Dergisi için yazıldı.

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Yaşar Kemal 1024 683 Gültekin ÇİZGEN

ANILARLA HARMANLANMIŞ PORTRELER – Yaşar Kemal

Türk romancı, senaryo, öykü yazarı ve aktivist, Yaşar Kemal

Cumhuriyet kültürümüzü oluşturan yapının bir parçası ve Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk Türk yazarımız Yaşar Kemal’le olan ilişkilerim ilginçtir. Yaşar Kemal’le, gençliğimde, 1960’lı yıllardaki siyah beyaz fotoğraflarımın sanat çevresinde estirdiği yaygın beğeni rüzgârları eserken tanışmıştık. Büyük usta yalnız edebiyat çevresini değil, ülkemizin tüm sanat olaylarını da izlerdi.

Tanışmamız, 1951-1963 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde fıkra ve röportaj yazarı olarak çalıştığı döneme rastlar. İlk tanıştığımız o gün, Yaşar Kemal, coşkulu, Davudi sesiyle önce, ‘’demek Gültekin Çizgen sensin, merhaba!’’ demişti.

Çukurova’nın bu çilekeş çocuğunun edebiyata nasıl adım atıp, nerelere geldiği herkesin, sanat çevresinin malumudur.

Yaşar Kemal demek, benim için ‘’İnce Memed’’ demektir. Yazarımız bu eseriyle Dünyaca ünlü Fransız Gallimard Yayınevi tarafından dünyaya açıldı.

Roman, ağalara karşı Çukurova’nın yoksul halkına arka çıkan İnce Memed’in halkı için savaşmasını romanca anlatımıdır. Dört ciltten oluşan roman, otuz dokuz yılda tamamlandı.

Değerli Yaşar Kemal’le, yalnız şurada, burada değil, pek çok ilginç ortamlarda, davetlerde beraber olma şansım oldu. Dolayısıyla aile hayatına da girdim. Eşi rahmetli Thilda Serrero, Osmanlı Bankası Genel Müdürü’nün kızıydı. Gallimard Yayınevinin sahibi ise O’nun kardeşiydi.

Son derece donanımlı, pek çok yabancı dil konuşabilen, kültürlü, Yaşar Kemal’e çok yakışan eşsiz bir hanımefendiydi.

O yılların toplantılarında sanat ve fotoğrafa dair derinlemesine sohbetler yapabildim.

Thilda Serrero’nun ölümünden sonra hayatını birleştirdiği, Cumhuriyetin ünlü siyaset ve kültür ailesi ‘’Baban’’ailesinden, Ayşe Semiha Baban’ı da tanırdım. Kuruluşu İstanbul’un Fatihi, Sultan Mehmet tarafından yapılan İstanbul Üniversitesi’nin Tıp Eğitimi’nin 500. Yılı nedeniyle düzenlenecek tanıtıcı bir fotoğraf sergisi projesinin uygulamasını tam zamanlı profesyonel bir fotoğrafçı olarak aldığımda kendisiyle tanışmıştık. Üniversite rektörün araştırma sekreteri olarak tüm sergi uygulamasına başından, sonuna kadar katılmıştı. Bu sergi hazırlığı sırasında pek çok ilginç olay yaşadım. O dönemde siyasal olaylar nedeniyle üniversitenin tüm duvarları sloganlarla kaplıydı. Özellikle yurt dışından gelecek kongre katılımcıları için bu manzara idarece istenmiyordu ve o dönemde henüz olmayan fotoşop uygulamaları da mümkün değildi. Tek çare hava fotoğraflarıyla üniversiteyi görüntülemek gerekiyordu. Ama o dönem askeriye dışında helikopter de yoktu. Çare bir fotoğraf dostu olan rahmetli Alaattin Paşa’dan yardım istemekti. Genel Kurmayın bu kıdemli Generali çareyi buldu ve Türk Hava Kurumu’ndan bir pırpır ve onun deli pilotunu tahsis ettiler. İstanbul dönüşü hiç yapılmayacak bir şeyi yapıp, yeni yapılmış İstanbul Boğaz Köprüsünün altından geçerek kent turunu tamamlayıp Yeşilköy’e inmiştik.

Yaşar Kemal’e bu hikâyeyi anlattığımda ‘’vay deli vay’’ deyip sırtımı sıvazladığını dün gibi hatırlıyorum.

Bu çalışmaların takipçisi, Ayşe Semiha Baban, son derece zeki, zarif bir hanımefendi olarak daima kendisinin büyük hayranı olduğu Yaşar Kemal’in son dönemleri büyük hayranlıkla paylaşan bir güzellikti.

Yaşar Kemal portresi, doğal ışıkla oluşturulmuş porte anlayışının bir örneği. Siyah, Beyaz, enine kadrajlanmış, tarafsız bir fon üzerinde, büyük yazarın günlük bir duruşu. Yaşar Kemal, yüzüne sağ ortadan hafif bir ışık almış, olağan bir ritim içinde değerlendirilen bir bakış. Benim için önemli bir anı.

Fotoğraf, Kurucu Küratörü olduğum İstanbul Fotoğraf Müzesi’ndeki retrospektif sergimde ve etkinliğe bağlı olarak yayınlanan ‘’Anbean’’ albümünde de bu portre yayınlandı.

Bu metin Fotoğraf Dergisi için yazıldı.

A. KADİR EKİNCİ’NİN ”MAL MEYDANI” FOTOĞRAF ALBÜMÜ ÜZERİNE 1024 937 Gültekin ÇİZGEN

A. KADİR EKİNCİ’NİN ”MAL MEYDANI” FOTOĞRAF ALBÜMÜ ÜZERİNE

ALBÜM

Fotoğraf tutkunu Kars’lı Kadir Ekinci, yeni bir fotoğraf albümüyle karşımızda. Jenerikte şöyle diyor, ‘’Bu albümdeki fotoğraflar siyah beyaz, negatif film ve dijital makineyle 2006 ile 2016 yılları arasında Kars’ın Selim İlçesi, Mal Meydanı’nda çekilmiştir.’’

Albüm 2018 yılının Temmuz ayında 1.000 adet basılmış ve hepsi numaralandırılmış. Albüm yazılarını, Kemal Cengizkan, İbrahim Göğer, Merih Akoğul ve Prof. Doktor Turgut Kırmızı Bayrak yazmışlar. İngilizceye çeviriyi Anıl Ayhan yapmış. Grafik tasarım ve uygulama İbrahim Göğer’e ait. Albüm 30×30 cm ve siyah beyaz, özenli bir baskıyla Ankara Kuban Matbaa ve Yayıncılık tarafından gerçekleştirilmiş.

KİMDİR

Albümün başındaki kimlik bölümünde şöyle yazıyor: A. Kadir Ekinci 1954 Kars doğumlu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirdi. Halen bir kamu kurumunda çalışıyor. 1992 Yılından beri Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Afsad üyesi olan Ekinci, yönetim ve danışma kurumlarında görev aldı. GAP Güneydoğu Anadolu’da İnançlar projesi gibi Afsad’ın düzenlediği birçok projede yer aldı. Sessiz Işık ve Uzak ışık adlı kişisel sergileri Ankara, İstanbul, İzmir ve Kıbrıs’ta açıldı. Siyah beyaz fotoğraflardan oluşan Sessiz ve Uzak Işık albümü 2010 yılında yayınlandı. Fotoğrafları Yurtiçinde ve Yurtdışında pek çok yarışmada sergilendi.

Fotoğrafa başladığı günden beri ışığın gücüne inanan Ekinci bu sergisinde de bir kez daha memleketi Kars’a dönüyor. Kars’ın en önemli ticari merkezlerinden biri ve yaşamın bir parçası halindeki hayvan pazarı, yeni yerine taşınmadan önce var olan nostaljisiyle birlikte, fotoğraf karelerine taşıyor. Ekinci, meydanın sakinlerinden hayvanları, yaşlısından gencine insanları, karmaşanın içindeki düzeni fotoğraflayarak içinden geldiği toplumsal kültüre fotoğrafik bir dille tanıklık ediyor.

Kadir Ekinci eski bir geçmişi bulunan bölgeye ait kültür mirasının gelecek kuşaklara aktarılması umuduyla Kars’ın mal meydanını ışıklarıyla ve anılarıyla belgeleyerek yoluna devam ediyor.

MAL MEYDANI

Albümde Kars Mal Meydanı şöyle tanıtılıyor; Kars Valiliğinin şimdiki binasının bulunduğu yerde hizmet veren meydan 1965 yılında bugünkü yerine taşınmıştır. İl merkezinin doğusunda, şehir merkezine 4-5 km uzaklıktadır. Yaklaşık 15-20 dönümlük bir açık alan üzerine kurulmuştur. Etrafı taş duvarlarla çevrilidir. Doğusunda ot-saman satılan bir ardiye, batısında Hz. Ömer Camii, kuzeyinde Karadağ Tabya yer almakta olup, güneyinden ise Kars – Ardahan karayolu geçmektedir.

Meydan iki bölümlüdür, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların giriş çıkışları için iki kapısı vardır. Kars Belediyesi ve Kars Ticaret borsası başkanlığı personelinin görev yaptığı meydanda hayvanların tartılması için bir büyük kantar ve büyük bir ahır mevcuttur. Sağ tarafta eski tek katlı binadan, kışları soba ile ısıtılan bir kahvehane ve birkaç çay ocağı bulunmaktadır.

Türkiye’de haftanın 5 günü açık olan tek hayvan pazarı meydanda hareketlilik sabahın çok erken saatlerinde henüz gün ağarırken başlar.

Büyükbaş hayvan ırklarından Simental, Simental melezi, Montofon, Yerli Kara, Zavot ve bunların melezleri, küçükbaş hayvanlardan koyun ve keçi meydanda yerini alır. 450.000 büyük baş ve 550.000 küçükbaş hayvan bulunan Kars’da meydan, ekonomiye kattığı değerle, bölgenin en canlı ve hareketli ticaret merkezlerinden biridir.

FOTOĞRAFLAR VE FOTOĞRAFÇA

  1. Kadir Ekinci, Mal Meydanı albümünde, siyah beyaz fotoğraflarla bize ne anlatıyor, nasıl anlatıyor? Albümün sayfalarını çevirdikçe akıcı bir anlatımla, doğal bir güzellikle karşı karşıyayız. Çünkü temelinde sahilik var. Kars’lı Kadir Ekinci kendi memleketinden bir hikâye anlatıyor. Yaşadığı, bildiği bir hikâyeyi bir Kars çocuğu olduğu için duyguları harekete geçirmek, sağlam, yüklü ifadeler sergilemek, O’nun sahilik içindeki kolaylığı. Tabii çok yakışmış.

Albüm, Mal Meydanı’na gerisindeki çobanla birlikte gelen sığır sürüsünün yarattığı toz bulutu içinden yavaş yavaş ortaya çıkan sürünün panoramik bir fotoğrafıyla, etkileyici bir sahne ile başlıyor. Siyah beyazın açıktan koyuya ton çeşitliliği içinde kusursuz biçimlenmiş anlatım kesitleriyle devam eden görsel bir ziyafet.

İbrahim Göğer’in tasarım ustalığının izleri sayfaları çevirdikçe yaşanıyor. Kar yağarken tüm caddeyi işgal ederek yürüyen sürünün trafik içindeki karmaşası yine çift sayfa olarak verilmiş. Sonraki sayfalarda Mal Meydanı’ndaki sığırların genel fotoğraflarıyla görsel hikâye sürdürülüyor. Bir albümün içinde tüm fotoğrafların aynı güçte olması mümkün değildir. Bu da çok doğaldır. Müzikte her notanın ayrı tonda olmasıyla koşut ama sonunda bir besteyi tamamlaması gibi bir durumdur bu. Gerek biçim, gerek öz itibariyle bazı fotoğraflar doğal olarak öne çıkar. Baş sayfalarda kar içinde hem hayvanların, hem insanların nefeslerinden çıkan buğu ile zenginleşmiş atmosfer, işte albümün doyumsuz fotoğraflarından bir diğeri, tabii yine haklı olarak çift sayfada verilmiş.

Kadir Ekinci, ‘’fotoğrafta atmosfer’’ denilen ve fotoğrafı fotoğraf yapan temel öğenin ne olduğunu anlamış, bilen biri olarak bir ders kitabında olduğu gibi seçkin fotoğraf örneklerini art arda sıralamış. Sıcağın soğukla buluşmasında ortaya çıkan buğulu atmosfer, yağan kar tanelerinin perdelediği görüntüler, Mal Meydanı’ndaki su birikintilerine yansıyan hayvan ve insan grupları, Kadir Ekinci’nin fotoğraf dilinin inceliklerini yansıtıyor. Ayrıca Mal Meydanı’ndaki hayvan pazarının temel görüntüsü olan pazarlıklar, hayvan dişlerine bakılarak yapılan yaş kontrolleri, tartışmalar ve pazarlığın sonunu ilan eden tokalaşmaların ördüğü büyük hikâye son derece güçlü ve sağlam anlatılmış.

Kadir Ekinci Mal Meydanı’nın daha çok kış atmosferindeki fotoğraflarına yoğunlaşmış, çünkü o biliyor ki saf ama güçlü anlatım bu yapı ile sağlanır. Tabii albümde sergilenen fotoğraflar sadece hayvanlara ait değil, Kadir Ekinci hikâyenin çevresini de unutmamış. Kavurmacılar,  sucuklu yumurta, meşrubat yazılı aşçı dükkânlarının cam vitrinleriyle, kahvede soba başındaki elleri değnekli hayvan satıcılarının an kesitleri incelikli bir fotoğraf anlatımının kareleri.

Albüm kapağını süsleyen sığırgözü detayı, hayvanların kulaklarına takılı plakalar, dövüşen veya birbirine binmeye çalışan sığırlar, ana sütünü emmeye çalışan buzalar bir hikâyenin fotoğrafça nasıl örüleceğinin parlak örnekleri.

Albüm; yine karlı bir atmosferde, satılamayan sürüden kalanların, bir minyatür tadındaki peyzajıyla bitiyor. Eline, gözüne, aklına sağlık Kadir Ekinci.

SONUÇ

‘’İnsan üretimiyle ve ilişkileriyle vardır.’’ diye eskilerde çokça kullanılan ama şimdi unutulmuş bir sözü yeniden hep birlikte hatırlayalım. Bunu genç fotoğrafçılar için yapalım. Çünkü onlar da ustalar gibi fotoğraflarında ışık saçmak isterler. Ama onların öncelikle ustalar için hatırlaması gereken cümle şudur; Ne yaptılar ve nasıl yaptılar da başardılar?

Bunu niçin merak etmeliler? Teori temelde şudur; ‘’çalışmak, çalışmak ve çalışmak.’’ Evet, değişmeyecek teori budur ama artık başka şeyler de var. Çünkü artık düşük ve popüler bir kültürün hâkim olduğu post modern bir çağda yaşıyoruz. Etraf sulandırılmış fotoğraftan geçilmiyor, arsız bir çeşitlilikle dopdolu. Sanki yoğun bir görüntü kirliliği var.  Sıradan bir görüntü ile fotoğraf sanatını temsil eden fotoğrafı nasıl ayıracağız? Bir fotoğrafın ne zaman sadece bir görüntü, ne zaman bir sanat olduğunu nasıl kestireceğiz? Bunun için o fotoğrafın arkasında yatan birikimi ve estetiği bilmek gerekir. Sanatın sanatçılar tarafından yapıldığını anlamak gerekir. Fikrin özü fotoğraf sanatı ciddiyet ve bilgi ister.

İşte has işler ve sanatçılar bu olguyu bilenler arasından çıkıyor. A. Kadir Ekinci’nin emeklerine saygı duymalıyız.

ARA GÜLER MÜZESİ, ‘’ISLIK ÇALAN ADAM’’ VE ‘’BABİL’DEN SONRA YAŞAYACAĞIZ’’ KİTAPLARI ÜZERİNE 585 497 Gültekin ÇİZGEN

ARA GÜLER MÜZESİ, ‘’ISLIK ÇALAN ADAM’’ VE ‘’BABİL’DEN SONRA YAŞAYACAĞIZ’’ KİTAPLARI ÜZERİNE

Ara Güler ülkemizin iftiharı olan bir sanat markasıdır. Doğuş Grubu’nun Bomontiada’daki Kültür ve Sanat Merkezi’nde Ara Güler Müzesi, ustanın 90. Doğum günü olan 16 Ağustos’ta bir sergi ve albümlerle kapılarını ziyaretçilere açtı. Müzede ustanın sanat hayatını anlatan pek çok fotoğraf ile maket kitapların yanı sıra birçok el yazısı ve belge de yer alıyor. Bunların yanında, videolar ve filmler de var.

Ara Güler, elbette hepimizin ustası, 90 yaşıyla duayenimizdir. Ustanın biyografisini herkes bilir. Ara Usta, hiç kuşkusuz ülkemiz fotoğrafını dışa açan en önemli figürdür. 1960’lar sonrası yeni kuşak fotoğrafçılar, sanatçılar alana çıktığında hepsi O’nun uzun yol kaptanlığını yaptığı rotanın ardına dizildiler.

Yoğun emek verilmiş kariyerinin başlangıç ve sonraki duruklarına bakıldığı zaman bugün Japonların kullandığı bir deyimle ‘’Süper Yaşa’’ gelmiş ustanın tüm sanatsal yolculuğunu izlemek, incelemek fotoğraf ve sanat çevresine çok şey kazandıracak kültürel bir beslenme kaynağı olarak kurulup, açılan müze Türk fotoğrafı adına da çok çok önemli devrimsel bir adımdır. Ara Güler’e ve Doğuş Grubu’na kutlu olsun.

MÜZE

Müzeden önce Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi, (AGAVAM) kurulmuştu. Ara Güler’in 70 yıllık arşivi Doğuş Grubu desteğiyle dünyaya açılmıştı. AGAVAM’ın müdürü olan Umut Sülün ile serginin küratörü Sevim Sancaktar bu özel çalışmanın mimarları, yapımcıları.

Müze ve sergi Ara Güler’in ve dostlarının, fotoğraf çevresinin katılımıyla coşku içinde açıldı. Doğuş Grubu CEO’su Hüsnü Akan, Ara Güler’in sembolik doğum günü pastası kesilmeden önce yaptığı konuşmada; Sosyo Kültürel değerli bir kaynak olan Ara Güler arşivinin bütün olarak korunması ve gelecek kuşaklara ulaştırılması ve fotoğraf sanatının arşiv üzerinden desteklenmesi hedefini açıklayan, bir açılış konuşması yaptı.

Elbette böyle bir sonuç 90 yıllık bir ömre yaslanan ve her ne kadar kendisi büyük bir alçak gönüllülükle sanatçı olduğunu kabul etmese bile  (çünkü o kendine foto muhabiri der) yapıp etmeleri (fotoğraflar, hikayeler, illüstrasyon denemeleri) ürünleriyle onu adeta gıyabında sanatçı yapıyor.

Ara Güler, ömrünün büyük bir bölümünü fotoğrafa verilen emekle geçirdi. Elbette her fani gibi o da bu birikimin kurumlaşmasını çok arzulamıştı. Bu hedef için geçmişte vakıf kuruldu, Fransızlar destek vaat ettiler, geçmişte de törensel kokteyller düzenlendi ama müze düşüncesi bir türlü gerçekleşemiyordu.

Taa ki Ara Güler’e Kültür ve Turizm Bakanlığı ödülünü o zamanın başbakanı olan Sn. Tayyip Erdoğan tarafından verilene kadar. Ara Güler bu ilişkiyi ara ara tazeleyerek, kendisi için doğru kullanarak müzenin, fotoğrafa çok değer veren Ferit Şahenk üzerinden kurulmasını sağladı. Büyük mutluluktur. Sonuca bakarsak gerçekten ülkemizde uluslararası standartlara yaklaşan ilk fotoğraf sanatçısı müzesine kavuşuldu.

ALBÜM

İki albümden biri, ‘’Islık Çalan Adam’’ son derece ilginç ve büyük özenle hazırlanmış bir çalışma. İçeriği, müzesini de kuran Ferit Şahenk’in Doğuş Grubu’nun CEO’su Hüsnü Akan’ın önsözüyle başlıyor.

Albümün başlığı olan Islık Çalan Adam’ı Sevim Sancaktar ‘’Karşılaşmalar’’ başlığıyla ele almış. 33. Sayfada; Ali Akay tarafından kaleme alınmış; Bir Ara Güler Albümü Bize Nasıl Dokunur? Devamında, 54. Sayfada, Ara Güler’in tüm yaşam öyküsü, Mıgırdıç Ara Derderyan’ın Aile Hikayesi. 62. Sayfada; Hareketli görüntünün peşindeki küçük adımlar – Lise Dönemlerindeki Yazarlık, Oyunculuk, Tiyatro, Rejisörlük denemeleri. 68. Sayfada; Fotoğrafçı –  Muhabir olarak Tanıklık – Türkiye ve Yurtdışındaki Gazetecilik Deneyimleri. 86. Sayfa; Çığlık –  Nuh’un Gemisi, Kumkapı Balıkçıları Röportajları ve Kahramanın Sonu Filmi. 166. Sayfa ile başlayan bölüm; Yüzlerinde Yeryüzü, Ara Güler’in Anadolu’ya Bakışı ve Gezileri. 174. Sayfa; Deli Saraylı – İstanbul’un Hafızası. 182. Sayfa, Göresim Geldi – Ara Gülerin Dünyasını Kuran Çağdaşları. 188. Sayfa; Yeryüzünün İzleri – Zamanın Yaratıcıları. 229. Sayfada Kıyının Hafızası: Ara Güler ve İstanbul Denizi.

  1. Sayfa; Fotoğraf Üzerine – İmge ve Bellek. 293. Sayfada ise Bir Düşünce Gezer Engin Özendes tarafından kaleme alınmış. 314. Sayfa Sonsöz Yerine – Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi, 316. Sayfa; Görsel Künyeler, 319. Sayfada; Yazar Biyografileri, 320. Sayfada; Kitaplar, 326. Sayfada; Sergi ve Ödüller ve 330. Sayfada; Teşekkürler bölümleri var.

 HİKÂYELER

Babil’den Sonra Yaşayacağız – Ara Güler Hikâyeleri.

Kitap, yayıncının ‘’usul gereği’’ notuyla başlıyor. Bu kitap, Ara Güler’in erken döneminde ele aldığı öykülerle, daha sonra çektiği fotoğrafları bir araya getiriyor. Fotoğrafçı kimliğiyle tüm dünya tarafından tanınan, ancak öykücülüğü pek bilinmeyen Güler’in yazarlığının türlü yönleri Babil’den Sonra Yaşayacağız’da etraflı bir şekilde ortaya çıkıyor. Notun devamında, hikâyesi, Ermenice baskısı, nerde yayınlandığı, Türkçe yazıma ait kaynaklar belirtiliyor.

Kitap Aras Yayıncılık tarafından yayınlanmış, Çevirmen; Sirvart Malhasyan, Yayına Hazırlayan; Rober Koptaş, Tasarım; Hulusi Nusih Tütüncü’ye, Baskı ise Ofset Yapımevi’ne ait.

Kitap sadece bir hikâye kitabı değil. Hikâyelerle bağlantılı bir görsellik de taşıyor. Ara Güler’in seçkin fotoğrafları hikâye aralarına serpilmiş. Bu hikâyelerin başlıkları; Garip Bir Yılbaşı Gecesi 1958’de Yeni İstanbul ve Jamanac’da yayınlanmış. Sofya – Zagreb, 1959’da San’da, Babil’den Sonra Yaşayacağız, 1955 San’da, Lamba, Sayılar ve Aşk, 1958’de San’da, Levrekler 1949’da, Karganın Dönüşü 1952’de San’da, Tepeden İnen Adam 1950’de San’da, Köpükteki Sinekler, Bir Tuhaf Vuruşlar 1951 Hantes Mşaguyti’de, Pazarlık 1956 San’da, 29 Numaralı Oda 1959 Yerçanik’de, Çölde Ay 1978’de Beyrut’da, Babamın Öyküsü !

ARA GÜLER FOTOĞRAFÇASINA DAİR

Ara Güler Müzesi’nin kuruluşu nedeniyle hazırlanmış bu olağanüstü albüm ve hikâye kitabını sanatçının fotoğrafçası çevçevesinde düşünmeliyiz. Çok sağlam bir konu anlatımına yaslanan ve kusursuz bir teknikle örülmüş fotoğraflarının, bir dönemin çok çok değerli belgeleri olduğuna hiç kuşku yok.

Bir anlamda Ara Güler’in erken fotoğrafçılığının çok çok yakın şahidi olduğum için bu konuda birkaç cümle daha yazıya eklemek istiyorum. Rus estetisyenlerinin özellikle fotoğraf sanatı alanı için benim de katıldığım teorik bir bakışları var. ‘’Temsil ve tasvir sorunu’’

Zeynep Sayın’ın Metis Yayınlarından çıkan kitabı ‘’İmgenin Pornografisi’’ kitabında bu konu geniş olarak yer alır.

Bu kitaptan başka, yine değerli Zeynep Sayın’ın ‘’Defter Dergisinde’’ (1998 – 34) ‘’Öykünme ve Temsil – İmge ve Benzeşim’’ başlıklı çalışması da ilginçtir.

Yazar, fotoğrafın ayna gerçekçiliğiyle konuyu aktarması ve temsil edilmesi nedeniyle fotoğraf alanında temel bir tartışmayı sürdürüldüğünü anlatır. Görselliğin ve plastik sanatların diğer alanlarında sanatçı iradesinin, yapıp etme tekniklerini çok daha ‘’tasvire,’’ kimliğe, kişiliğe, olanak verdiğini ancak fotoğrafın genelde ele alınan konuyu aktarması, konuya yapışması nedeniyle tasvirin geri planda kaldığı, hatta bazen hiç olmadığı gibi bunun fotoğrafın yumuşak karnı, bir zaafı olduğunu anlatır.

Bunun Ara Güler fotoğrafı açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ara Güler nerdeyse 80’li yıllardan bu yana fotoğrafı daha çok bir meslek uygulaması olarak yapıyor ve kendine ‘’foto muhabiriyim’’ diyor. Çünkü bugün herkesin izlediği ve bildiği Ara Güler portfolyosu büyük ölçüde 1950, 1960’lı yıllar İstanbul fotoğrafları ağırlıklıdır. Fotoğraf ve sanat çevresinde Ara Güler’in kendi fotoğraf mirasını sonuna kadar kullandığı ama neden yeni bir şey yapmadığı sorgulanırdı.

Elbette olgun bir portfolyoyu ‘’Klasikler’’ başlığıyla kullanmak onun en temel ve doğal hakkıdır. Lakin hayat sanatçılar için de devam ediyor ve İstanbul tamamen değişmekle beraber, yerinde duruyor. Herhalde usta ‘’Onu da başkaları çeksin’’ diye düşünmüş olabilir.

SONUÇ

Ara Güler, benden 11 yıl daha kıdemli olarak ülkemizde fotoğrafa kanat gerenlerden biridir. 60 Yıla varan naçiz kariyerim içinde kendisinin daima hayranlıkla izleyicisi oldum ve kendisinden de çok şey öğrendim. Samimi kanaatlerimi de Varlık Yayınları tarafından 1994’te ilk baskısı yapılan ’Fotoğraf ve Yaşam Yokuşunda İlk 50 – Gültekin Çizgen, Bir Fotoğrafçının Anıları’’ kitabımda geniş olarak o günlerdeki bakışlarımı yazdım.

Belirttiğim kaynakçada Ara Güler’in artık herkes tarafından bilinen yaşam kıvrımlarını, fotoğraflarının arka planlarını, yaşam macerasını, çevresiyle ilişkilerini anlattığımı düşünüyorum.

Müze ve kitapları vesilesiyle kendisine bir kere daha saygılarımı sunarken, keyifli, sağlıklı, daha da uzun ömürler diliyorum.

Meraklısına Notlar:

1-Temsil konusunda, bunun yanı sıra dünya sanat tarihinin dehası sayılan E.H. Gombrich’in ‘’İmge ve Göz’’ adlı kitabı da fotoğraf ve sanat yapısının anlaşılası için bir baş eser sayılıyor.

2- Sayın Ekrem Ataer’in Librium Yayınlarından çıkan, ‘’Ara İle Bir Ara’’ kitabında da, Ara’nın belirttiği üzere Ara Usta’nın uzaktan hısmım olan son eşi Suna ile evliliğinin de nikah şahidi Ressam Avni Arbaş ile bendim. Benim de iki nikahımın şahidi yine Ara Güler’di. Herhalde bunlar eski yakınlığımızın tatlı delilleridir)

ROBERT CAPA 723 583 Gültekin ÇİZGEN

ROBERT CAPA

Robert Capa 1913 Budapeşte, Macaristan doğumlu bir Macar Yahudisidir.

Fotoğrafta çağ açan 22 yıllık bir kariyerle, 1954’te Vietman’daki Fransız müdahalesi sırasında bir kara mayınına basarak hayatını kaybetti.

Savaş fotoğrafçısı olarak önce Japonya – Çin savaşında, sonrasında İspanya iç savaşında Cumhuriyetçilerin yanında cephede bulundu. 2. Dünya Savaşının batı cephesini sonlandıracak Normandiya çıkarmasının en çarpıcı fotoğraflarını çekti. İsrail’in bağımsızlık gününde de oradaydı, Arap – İsrail savaşının görüntüleri de yine O’nundur.

Paris’e yerleşti. David Seymour ve Henri Cartier Bresson ile 1947 de Magnum Ajansını kurdu. Magnum ajansı fotoğraf dünyasına, belgesel dünyaya en büyük katkıyı yapmıştır.

Capa zaman zaman görüş ve anılarını yazdı. ‘’Ölümün Yapımı’’ başlıklı kitabı Capa’yı temsil eden bir çalışmadır.

Capa 1945 yılında 17. Hava Bölüğü ile Almanya’ya paraşütle iniş yapmış bir fotoğrafçıydı. Televizyon öncesi 1930’lar ve 1950’ler ortasına kadarki dönemde dünyanın ideal savaş fotoğrafçısıydı.

Göçmen, solcu, demokrat ve faşizm karşıtı olarak yaşadı.

Capa kendi inşa ettiği kimliği ve savaş fotoğraflarının inatçı gerçekçiliğiyle dünya belgesel fotoğrafının anlam ve kuvvetini temsil eden unutulmaz bir profildir.  Kardeşi yakın zamana kadar ABD New York’ta bugün ICP International Center Of Photography’nin kurucu yönetmeniydi.

Capa ‘’yetenekli olmak yetmez aynı zamanda Macar da olmalısınız’’ diyebilen biriydi. Macar kültür çevresinin onun fotoğraf mirasına sahip çıkması ve dünya kültür çevresine sunması çok önemli bir hizmettir.

    E-Posta Abonelİğİ

    Yayınlarımız ve bizden haberleri birinci elden almak için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli.

      İLETİŞİM FORMU

      Aşağıdaki formu kullanarak bize ulaşabilirsiniz. Kısa sürede dönüş yapılacaktır.

      Gizlilik Ayarları

      Web sitemizi ziyaret ettiğinizde, tarayıcınız üzerinden belirli hizmetlerden, genellikle çerez şeklinde bilgi depolayabilir. Burada Gizlilik tercihlerinizi değiştirebilirsiniz. Bazı çerez türlerini engellemenin web sitemizdeki ve sunduğumuz hizmetlerdeki deneyiminizi etkileyebileceğini belirtmek gerekir.

      Google Analytics aktif, devre dışı bırakmak için tıklayın.
      Google yazı tipleri aktif, devre dışı bırakmak için tıklayın.
      Google haritalar aktif, devre dışı bırakmak için tıklayın.
      Video yerleştirme aktif, devre dışı bırakmak için tıklayın.
      Gizlilik politikası

      Çerez Kullanımı Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Tarayıcınızdan Cookie ayarlarınızı değiştirmediğiniz sürece bu Site'de çerez kullanımını kabul ettiğinizi varsayacağız. Çerez, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Sağ taraftaki buton ile gizlilik ayarlarını değiştirebilirsiniz. Ancak bu ayarlardan sonra sitemizin düzgün görüntülenemeyeceğini belirtmek isteriz.
      error: Bu site içeriği korunmaktadır !!